18 Ocak 2017

Game Developer olmak!

    Merhaba değerli okurlar. Bugün sizlere “Game Developer” yani oyun geliştiricisi olmanın nasıl olduğundan söz edeceğim. Neden bu konuyu seçtin diyecek olursanız, bu soruya çok kolay bir cevap verebilirim: Oyun geliştiricisi olduğumu öğrenen her insan hayatında ilk kez bir oyun geliştiricisiyle tanıştığını söylüyor ve ilgi duyuyor bu duruma haliyle. İnsanlar daha önce böyle bir meslek olduğunu düşünmediklerinden bu konuya çok uzak kalabiliyorlar ve her insana anlattığım tonlarca kelimeyi anlatıveriyorum. 


   "Game Developer" ne demek ondan bahsedeyim öncelikle: Basittir anlamı, telefonunuzda ve bilgisayarınızda oyunlar var ya hani... heh onları biz yapıyoruz işte. O oyunda gördüğünüz grafikleri, sesleri ve kodları bizler yapıyoruz. 3D grafik modellenir, ona uygun resim yapılır, resim grafiğe entegre edilir, grafiğin animasyonu yapılır, animasyona uyumlu sesler hazırlanır, ne yapıldığında animasyonun devreye gireceğine dair kodlar yazılır ve bu yapılanlar oyuna eklenir. Şu an oyundaki karakterin koşması için gerekenleri anlattım. Öncelikle bize bir koşma adayı lazım. Bu adayı 3D olarak modelledik(1), eee karakterin ağzı yüzü giysisi hiçbir şeyi yok… hemen ona uygun bir şeyler çizip modele eklenmeli(2). Evet karakteri ağzı yüzü var fakat hareket etmiyor hemen animasyon yapmalıyız(3). Evet çok hoş oldu koşması da. Bu adam hiç mi ses çıkartmıyor, kulaklığım bozulmamıştır umarım… yok kulaklık bozuk değil karakterin sesi yok! hemen karaktere ses eklemeliyiz(4). Evet sesi ekledik muazzam oldu. Karakterimiz olduğu yerde sonsuza dek koşuyor… neden sonsuza dek koşuyor?! Sonsuza dek koşmasın arkadaşım! ne zaman koşup ne zaman koşmayacağını kullanıcı karar versin; kodlarını yazalım çabucak(5)!.. Kodlarını da yazdık ve işte karşınızda siz istediğiniz zaman koşan bir karakter! Size en basitinden koşan karakterin yapım aşaması…
        Şimdi bir düşünün bakalım bir tuşa basınca karakter koşuyor ve aynı tuşa bastığımızda duruyor. Böyle bir oyun gördünüz mü hiç? Tabii ki görmediniz! Böyle saçma bir oyun olur mu? Olmadığı için çok uğraşıyoruz biz Game Developer'lar. Karakterimiz yürüyor, koşuyor, soluklanıyor, Fiziksel bir ortamda bulunuyor; etrafında eşyalar var, o eşyalarla etkileşime giriyor; En önemlisi ise karakterimizin bir hikayesi var. Yaşanmışlıkları ve yaşanacakları var… karakterimizin koşması bir anlam ifade etmez. Onu yaşatmamız gerekir. İşte bu işi yapıyoruz biz Game Developer’lar. Umarım anlaşılabilir bir şekilde anlatmışımdır. Kafanıza takılanları yorumlarınızda belirtebilirsiniz.

Çizerek anlatmak istedim de birazcık..





     Oyun yapma işine “Hello World!” ile başlarsınız. İlk yazdığınız yazılım bu olur. Yazılımı açarsınız ve size “Merhaba Dünya” der. Belli emek ve uğraşlardan sonra “Hello World” yazılımını yazdığında gözlerine inanamayan insan, yeni bir evren yaratmış. Bu mutluluğu kavrayabilmenizi istiyorum. Sizin yarattığınız bir dünya ve sizin kurallarınız... Siz ne isterseniz o. Bakmayın yazılımcıların asosyal olduğuna. Sanal dünya dış dünyadan daha merhametli. O yüzden dış dünyaya meraklı olmuyorlar. Bundan ötürü bu insanlarla dalga geçmeden önce biraz düşünmek gerek derim. “Neden?” diye sormalı.


Neden yapıyoruz oyunları?
Beyond Eyes
      "Neden oyun yapıyorsunuz?" sorusu kişiden kişiye çok değişkenlik gösterebiliyor. Kimi para için yapıyor, kimi de kendisi için yapıyor. Bana soracak olursanız benim oyun yapmadaki amacım, insanların hoşuna gidecek şeyler üretmek. İnsanların bir şekilde sevebileceği şeyler ortaya koyabilmek. Henüz kişisel, tek başıma yaptığım bir oyun yok; fakat bu görüşü benimsediğim için bir gün piyasaya sürdüğüm oyun kâr amacı gütmeyecek. Tabii oyunu kendim için de yapıyorum. Yeni bir dünya yaratıyorum ve orada yepyeni bir evren var. Dünyadan farklı bir ortamın olması bile bana yeterli oluyor aslında. Süsledikçe süslüyorum o evreni. Bu beni gerçekten çok mutlu ediyor.


Gone Home
     Şu zamanlar araştırma sürecindeyim; Walking Simulator (Gone Home, Firewatch, Dear Esther tarzı oyun) türünde bir oyun yapmayı hedefliyorum. Projeye başlamadan önce çok uzun bir süreç gerekli. Her şeyin önceden düşünülmesi gerek ki yaptığımız şey proje halini alsın. İlk önce oyunun hikayesi düşünülecek. Hikaye konusunda karar alındıktan sonra kullanılacak stil, ortamlar, müzikler, grafikler, nesneler bu hikayeye göre yapılmaya başlanacak. Walking Simulator yaptığım için hikaye çok önemli. Hikayesiz oyun bir hiç olacağından, öncelikle hikayeyi yazmak gerekiyor. Bu hikayenin çok etkileyici olması gerek. Hikaye yazıldıktan sonra hikayeye gerçekten uyacak grafikler gerekiyor. Grafiklerinin uyumluluğuna da takımca karar verilecek. Tek kişinin görüşü değil bir çok kişinin görüşü önemli. Halk için yaptığın oyunun grafiklerini çoğunluğun beğenmesi gerekli. Yaptım güzel oldu diye bir şey yok yani. Kendiniz için oyun yapıyorsanız istediğinizi yapabilirsiniz, özgürsünüz.


Firewatch

      Sanırım anlatacaklarım bu kadardı. Çok daha uzun anlatmak isterdim fakat aklımda çok fazla şey var bu konu hakkında. Kafamdaki belli bir sıraya koyamıyorum. Bu durum benim en büyük sıkıntım var. Anlatsam anlattığım her şeyi kendim anlayacağım işte. Fakat sorunuz olursa mutlaka yorumlara ekleyin. Ne olursa olsun cevaplamaya çalışacağım. Okuyan herkese teşekkürler...

14 Ocak 2017

Yolculuk başlıyor!..



     İlk defa kişisel bir blog yazıyorum şu an. Yaklaşık 3 saat sonra yola çıkacağım. Neden yazdığımı bilmiyorum, normalde kendim hakkımda bir şeyler yazmak pek hoşuma gitmez. Gelecek zamanda yazar mıyım onu da bilmiyorum. Bugünlük böyle farklı bir şey yapmak istedim diyelim. Monoton bir hayatın götürülerinden bir nebze uzaklaşmak için iyi bir adım olabilir.

    Bugün evim olan İstanbul'a dönüyorum. Isparta'da Süleyman Demirel Üniversitesi'nde, Elektrik-Elektronik Mühendisliği okuyorum. Isparta'da okuduğumdan dolayı okul dönemi Isparta'dayım, tatil dönemlerinde de İstanbul'dayım. Yolculuk 8-9 saat sürüyor ve ben bu 8-9 saate yapacaklarımı hazırlıyorum; Kitap,dizi,film,oyun ne bulursam hazırlıyorum yolculuk için, yoksa çok sıkıcı oluyor yahu. Düşünsenize 8 saat boyunca oturup beklediğinizi. Dehşet verici bir durum ve ben dehşet verici durumlardan nefret ederim.


    Yanıma sıkılmamak için bilgisayarımı ve Sır adlı bir kitabı aldım. Bilgisayarda Celal Şengör ve İlber Ortaylının katıldığı bir program var 3.5 saat uzunluğunda. Yolumu yarılamış oluyorum bu programı izlediğimde. Bu keyif verici. Bu ara çok takım bilim insanları ve tarihçilerin ilişkilerine. Sebebini bilmiyorum ama sempati duymaya başladım bu insanlara karşı. Ne kadar sıkıcı gibi gelse de konuşmaları, (eskiden sıkılırdım.) gerçekten anlayarak dinlediğiniz zaman fazlasıyla keyif alabiliyorsunuz bu tarz söyleşilerden.



     Yanımda olan 2. item ise film arşivi. içinden 6-7 civarı izlemediğim film olduğu için onları izleyebilirim veya Breaking Bad dizisine kaldığım yerden devam edebilirim. Bu filmlere de vakit ayırdıktan sonra okuyabileceğim ve henüz başlamadığım bir kitap var elimde. Bu kitabı bir ay önce taşındığım evde buldum. İçeriği hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Merakta ediyorum çünkü kitap ile ilgili hiçbir şey okumadım araştırmadım. Neyle karşılaşacağımı yolda göreceğim bana biraz da olsun heyecan katan bu.






     Yolculuğa çıkmak insana iyi geliyor. Bunu her seferinde fark ediyorum. Her gün aynı şeyleri yaptığımız hayattan çok farklı şeyler yapıyoruz yolculuk gününde. Bir devleti paramparça ettiğinizi düşünün bir günlüğüne tüm düzeni yok ediyorsunuz. Söylediğime siyasal bir anlam yüklemeyin, düzen karşıtı bir insan değilim. Söylemek istediğim, yolculukta bir günü çok fazlasıyla farklı geçirdiğimiz ve devlette bunu betimlemek için kullanılan bir metafor. Yanlış anlaşılmalar kötü sonuçlar doğurabiliyor.
      Farklı bir şeyler yapmaktan bahsetmiştim. Monotonluktan kurtulmak için yaz ayını Amerika'da geçirmeye karar verdim Work and Travel programı ile. Mülakatı geçtim ve kayıt yaptırmaya hak kazandım. İstanbul'a gittiğimde gerekli işlemleri yapıp Amerika'ya gitmeyi garantileyeceğim.(lanet bir aksilik olmazsa.) Amerika'dan yazılar yazarım videolar çekerim çok harika bir deneyim olacak sanırım.

     İstanbul'daki evimde internet olmadığı için yolculuktayken çektiğim fotoğrafları vs. paylaşamayacağım. Gördüğüm şeyin fotoğrafını çekip buraya eklemek isterdim fakat internetsizlikten ötürü sadece gitmeden önceki şeyleri yazabiliyorum şimdilik. Belki İstanbul dönüşü bir şeyler ekleyebilirim.

07 Ocak 2017

Rémi LaBarre

        Yorumumu isteyecek olursanız. Ben cool ve ciddi resimler diyeceğim bu sanatçının yapıtlarında. Jazz müziğin ağırlığını çizimlerinde bolca kullandığını görebilirsiniz. Sabit bir konsept üzerinden ilerliyor. Web Sitesi facebook





İnsanın Elinden Kayan Yaşamı

      Selamlar değerli okurlar. Buralara uğramayalı yaklaşık bir yıl oldu. Keyifle yazdığım blogum, iş hayatıma yoğunlaşmamla birlikte diğer...